4 Temmuz 2014 Cuma

hoşgeldin 7. ay hoşgeldin 30. hafta hoşgeldin bol şenlikli dönem

ve yiğit 7 aylık oldu

çok güzel oldu, çokta iyi oldu

7. aya girmeden 2 hafta kadar önce alttan bir dişi pırtladı, ve şimdide 2. diş görünüyor...

yiğit bu ay

- tatile gitti ve çok keyifliydi
- ayvalıkta ünlü oldu :) kimse anne babasının adını bilmezken, çarşıda uzaktan görenler "aa yiğit geliyor" dediler
- ilk kez bir hayvanla iletişim kurdu, sanırım önce onu peluş oyuncak sandı, köpeğin kendisinden çok salladığı kuyruğu ilgisini çekti, hiç korkmadı hatta bize doğru koşunca kahkahalar attı. e birazda tüylerini yoldu...
- ilk dişini çıkardı sorunsuz
- ek besin savaşları başladı, yemiyor da yemiyor :(
-son birkaç gündür artık tamamen emekliyor
- dün ilk kez beşiğin kenarına tutunarak dizlerinin üzerinde kalktı.
-yoğurdu ve meyveyi çok sevdi, sebze ve kahvaltıyı ağzına sürmedi
- gelişim sürecinin en atak dönemine yani 30 haftaya girdi
-ilk kez çimlerle temas ettiğinde hiç hoşlanmadı 2. seferde ağladı
-beatles'ın " let it be" şarkısında her koşulda sakinleşti :)

ve ben artık eski ben değilim

eski düzenli başak burcu sinem gitti, sabah 7 de uyanıp son gaz mutfağa koşup yiğit'e (yemese de) bıkmadan usanmadan kahvaltı hazırlayan sonra uyku saati gelene kadar onun için çeşitli şaklabanlıklar yapan ve uyuyunca enerjisi tükendiği için kendini dinlenmek için yatağa atan, daha kalkamadan yiğit uyanınca aynı tempoyla sabah kahvaltıyla aynı anda hazırladığı sebze püresini yedirmeye çalışan bu süreçte üst baş mutfak rezile dönen sonra yiğit'le oyunlar sonra 2. uyku sonra uyurken ses olmasın diye hiçbir iş yapamama. sadece yiğit'in çamaşırlarını toplama, yıkama faslı, sonra yiğit'in uyanması yoğurt yedirme meyve yedirme vs. akşam için yemek hazırlamak isteyip hiç bişey hazırlayamama, akşam baba gelince yiğit'i ona verip yemek hazırlama, sonra yiğit'i uyutma, yemeği yeme, masayı toplama, tam oturayım derken çamaşırları hatırlama, onları asma, 'oh bitti sonunda' deyip oturduğum anda yiğit'in odasından bir ağlama sesi :D

yazarken bile yeterince yorucu, bu rutin içinde ev toparlama, kendine zaman ayırma yok, görüldüğü gibi. bu sebepten ev evlikten, ben benlikten çıkmış durumdayız :D canı saolsun.

tüm bunlara bu hafta atak da eklenince ve yiğit bağırmanın dayanılmaz hafifliğini keşfedince ben de kafa gitti :D devreler yandı... şuan yazacak vakit bulmama şaşıyor yazıyı bir an önce bitirmek için saçmalıyor olabilirim kusuruma bakmayın :(

bütün yorgunluğa ve ataklara rağmen onunla öğrenmek, onun büyümesine birebir şahit olmak paha biçilemez

çok seviyorum. öyle böyle değil....

18 Haziran 2014 Çarşamba

6. ay ve 6. hastalık

yiğit yarı yaşında !

zaman ne hızlı geçiyor daha hamile olduğumu öğreneli ne oldu ki ?

tam 1 yıl önce bu günlerde tatile hazırlanıyorduk. aynen şimdi olduğu gibi. ve yiğit'imizin erkek olduğunu çoktan öğrenmiştik :)

bu ay yiğit

- gel gel yapıyor
- şarkı dinlemeye bayılıyor
- emekliyooor
- damakları fena kaşınıyor
- anneyle yanyana yatınca hemen dönüp ağzını açarak meme pozisyonunu alıyor.
- daha çok anlıyor, gülüyor
- dedede dadada ları bıraktı artık baba diyor... bknz bababa değil. 2 hece baba :D ve anne buna hiç alınmıyor :P

bunun dışında

- 6 ayın bonusu bize 6. hastalık oldu.. daha önce duymayanlar için. hastalığın adı 6. hastalık... yani yiğit 6. kez hasta olmadı :)
 ilk ciddi çocuk hastalığımız da hayatımızdan geçti.. bilmeyenler için hastalığın belirtilerini ve nasıl geliştiğini anlatayım..

geçen cmts (hani şu depremin olduğu gün ) arkadaşlarımızla buluşmak için evden çıktık. yiğit o gün hiç olmadığı kadar huysuzlanmaya başladı, başka şeylere bağladık, ağlayan çocuklardan etkilendi vs gibi. ama sonra o huysuzluk ciddi boyutta gözlerinden yaşlar gele gele ağlamaya kadar vardı... bu sefer uykusunda iyice geldiği için sebebini uykusuzluk sandım. yiğit'i uyuttum. uyandığında da bu sefer fazlaca durgundu :( o günün akşamı babamız bursa'dan geldi dışarıda buluştuk yemek yedik ve geç bir saatte eve döndük... belkide ilk kez bu kadar uzun saatler dışarıda kalmıştı yiğit... eve döndüğümüzde yiğit bana biraz sıcak geldi, tabi baba önce her zamanki gibi paranoya yaptığımı sandı.. sonra ölçtüğümde ateşinin 38.2 olduğunu gördüm... hemen soyduk, bir süre sonra düşmeyince ılık duşa soktuk, duştan sonra ölçtüğümde düşmesi gereken ateş 38.4 olmuştu. daha fazla zaman kaybetmeden evden çıkıp acilde soluğu aldık. acildeki doktor iyice muayene etti hiçbir bulgu göremeyince kan ve idrar tahlili istedi... işin en sıkıntılı tarafı kan aldırmak evet, ama benim de içim rahat edecekti.. kan ve idrar sonuçları da çok şükür ki temiz çıktı... ama ateşi hala devam ediyordu...

doktora "diş olabilir mi" diye sorduğumda diş hafif bir ateş yapar ama bu kadar değil dedi. herhangi bir sorun göremediğini eve gidip fitil vermemizi söyledi...

gece saat 2 olmuştu ve yapacak başka bir şey yoktu, ayrıca zaten hastalık yorgunu olan yiğit uykusuzluktan da iyice bitkin düşmüştü, eve gelip fitil verdik ateş bir süre sonra 37.7 ye düştü. yiğit nihayet uykuya daldı biz de sabaha karşı uyumuşuz. ertesi sabah ağlayarak uyandı meme verdim almadı, kaldırdım ve aynı anda kustu.. kusunca çok korktum... ateşini ölçtüğümde yine 38 üzerindeydi bu sefer yiğit'in kendi doktoruna mesaj attım tüm belirtileri yazdım.

o gün pazardı ve hemen ertesi gün hastaneye gelmemiz gerektiğini görmeden bir şey diyemeyeceğini söyledi.. ertesi sabah saat 11 e randevu verdi bu arada çıkarsa fitil verebileceğimizi söyledi.. yiğit'in pazar günü de ateşi bir inip bir çıkarak pzts oldu. sabah evde yalnızdım annem yolda eşim ise işteydi. gelip saat 11 de bizi doktora götürecekti. bu arada sürekli ateş ölçüyorum, bir ara yiğit bana baya sıcak geldi ve ateşi ölçtüğümde 39 olduğunu gördüm. aynı anda jet hızıyla yiğit'i alı duşa soğuk suyun altına soktum.. çok korkmuştum. yapayalnızdım... duştan sonra ateşi biraz düştü ve uykuya daldı o esnada annem ve eşim geldiler.. yiğit'i alıp doktorumuza gittik. doktorumuz muayene ettikten sonra bunun 6. hastalık olabileceğini bu hastalığın ateş konusunda anneleri eğittiğini ve döküntülerin ateş düştükten sonra başladığını son aşamanın da döküntüler olduğunu söyledi.. hiçbir ilaç iğne vs yok..

"bugün pzts, ve muhtemelen çarşamba günü döküntüler başlar, o yüzden çarşamba akşam kontrole gelin bir bakalım" dedi..

o gün eve döndüğümüzde yarım ölçek calpol verdik ve yiğit'in ateşi bir daha çıkmadı...

çarşamba günü, tam da doktorumuzun dediği gibi, sabah altını açtığımda karnında isilik gibi kırmızı benekler gördüm. akşama doğru sırtına yayıldılar. kontrole gittiğimizde doktorumuz, "evet bu 6. hastalık" dedi...

artık geçtiğini, döküntülerin hastalığı atlattığı anlamına geldiğini söyledi...

ertesi gün yiğit yüzü de dahil olmak üzere kıpkırmızıydı ama hemen o akşam döküntüler soldu ve tamamen kayboldu :)

doktorumuz da bizden, ancak döküntülerden sonra anlaşılabilen bu hastalığı günü gününe bildiği için tam notu aldı :)

yiğit hayat boyu bağışıklık kazandı, hastalığın kendisine kazandırdığı huysuzluk son birkaç gündür daha iyi..

çok şükür atlattı.

bu ayın önemli olaylarından biri de ek gıda maceramızın artık başlamış olması...

çocuklar hasta olmasın, onlar hep gülsün...


30 Nisan 2014 Çarşamba

5 aylık bir yiğit

nasıl 5 ay oldu inanın anlamadım... çok çabuk geçiyor zaman. evet o klişe doğru, zaman su gibi geçiyor ve siz bebeğinizin bir haline doymadan bir sonraki hali geliveriyor... bir de hızlı level atlıolar ki anlatamam...

yiğit büyüdükçe onunla öğrenmeye devam ediyoruz... şimdiye kadar ki aylık kontrollerinde boy ve kilosu hep olması gerektiği gibiydi... henüz ek gıda maceramız başlamadı. her anne kadar beni de geren bir olay ek gıda..

annelik gerçekten ciddi bir soğukkanlılık gerektiriyor. asla hataya yer yok... yanlış yaptığınız bir şeyden dolayı bebeğinizin huzursuz olması 1 hafta vicdan azabına eşdeğer... 

dışarıda biraz fazla kalsak yiğit için vicdan azabı çekmeye başlıyorum... "kaç saatir dışarıdayız, şimdş evde olmalıydık ve yiğit özgürce oyun halısında dönüyor olmalıydı" gibi... bunun sonu yok... halbuki o dışarıda çok mutlu...

bu ay yiğit

- ay başında babasından bulaşan soğuk algınlığı yüzünden burun tıkanıklığı ve hafif geniz akıntısı şikayetiyle acemi anne baba olarak soluğu acilde aldık..neyse ki ateş olmadığı için, doğal okyanus suyu ile burun temizliği dışında bir ilaca gerek duyulmadı, böylelikle ilk hastalığımız da jet hızıyla hayatımızdan geçti...

- 2,5 aylıktan beri dönebilen yiğit bu ay artık tamtur yüzüstü dönüp, hedefe kitlenmeye ve ayaklarıyla kendini itmeye başladı, el ayak koordinasyonunu da tamamladı mı emekleme olayını çözmüş olacak...

- çenesi açıldı, akşama kadar hiç susmadan konuşmaya çabaladı, ve sonunda artık "de de de da da da" demeye başladı...

- aşırı hareketli ve kuvvetli olduğu dünkü kontrolde doktor tarafından da onaylandı..

- damakları sertleşti

- ilk kez isilik ve pişik oldu.. malum havalar ısındı..

- yine bol bol güldü, kahkahalar attı, erkeklerin suratı kadınlara oranla daha komik geldi, şarkılar söyledi ve söylenen şarkıları can kulağıyla dinledi.

- annesinin yüzünü burnunu ağzını tutarak sabahları uykudan uyandırdı..

ve

- son 3-4 gündür uykusundan iç çeke çeke ağlayarak uyandı ilk kez :( 

doktorumuz bu ay farkındalığın arttığını ve uykuların daha çok bölünüp daha fazla ağlayabileceğini söyledi... ama yine de çok üzgün hissettim ve hala öyle hissediyorum.

sen hiç üzülmesen, hiç kırılmasan oğlum...

kimse canını yakmasa, hiç ağlamasan istiyorum..

biliyorum mümkün değil ! senin, sen olman için onlarda gerekli. ama bilmiyorum annenin yüreği nasıl dayanacak kırılmana...

seni çok seviyoruz... baban da ben de...

4 Nisan 2014 Cuma

ve 4. ay

yiğit 

iyi ki hayatımızdasın oğlum ! ve bizi hiç bırakma...

bu ay diğer aylardan daha çok seviyorum yiğit'i ve sanırım önümüzdeki ay da bu aydan daha çok seveceğim...

o gün geçtikçe adeta bir pamuk şeker, bir lokum oluyor... gülücükleri çevre sakinlerini baştan çıkarıyor. her gören ona hayran, bir daha bir daha görmek istiyor... 

hep dedim ya hamileyken tek dileğim sağlıklı ve mutlu bir çocuk olmasıydı. çok şükür hem sağlıklı hem de çok mutlu bir bebek yiğit...

yiğit bu ay

-tam tur dönmeyi öğrendi, artık koltuk uykularına son !
-ellerini ağzına sokup uzun uzun söyleniyor, ne anlattığını hiçbirimiz henüz bilmiyoruz :)
-eğilip onunla konuşmak istediğimde yanaklarımdan tutup beni dikkatle dinliyor
-gözgöze geldiğimiz anda çapkın çapkın gülüyor
-tiz ve yüksek seslerden hoşlanmıyor, 1 kez babanesine 1 kez teyzesine bu şekilde konuştukları için ağladı :)
-dedesine bayılıyor, henüz kimse yiğit'e o kadar kahkaha attıramadı...
-sakinliği ve huzuru seviyor, eve birileri geldiğinde çok zor uyuyor...
-artık oyuncaklarını daha bilinçli kavrıyor.
-uyurken yanımda yattığında onun bana bakan ve gülen ifadesiyle gözlerimi açıyorum...
-tam bir yay burcu, özgürlüğünü kısıtlayacak hiç bir şeyi istemiyor
-dışarıda olmak onu çok mutlu ediyor
-hala uykudan mutlu uyanıyor, dırdır yaparak bizi de uyandırıyor :)
-her geçen gün bir önceki günden daha eğlenceli oluyor...

bunun dışında

- yattığı gibi emziği ağzına alıp gözlerini kapayan yiğit son birkaç gündür uykusu çok olsa da uyumamak ve emziği almamak için direniyor, ama biz bunun geçici bir süreç olduğunu biliyor ve soğukkanlılığımızı korumaya çalışıyoruz... zaman zaman sinirlenmiyor muyum ? tabi ki sinirleniyorum ama öyle güzel birşey ki çok uzun sürmüyor, 

bu ay beni endişelendiren durumlardan biri bezinde kan görmem oldu, ilk seferde panik yapmayarak bekledim ama 2. kez gördüğümde hemen doktoru aradım...

boşuna korkmuşum :) bu gördüğüm kan değil ürat kristalleriymiş, ve erkek bebeklerde genelde olurmuş, sonra yeğenimde de olduğunu hatırladım...

yine 2 ay aradan sonra tamda 4. aya girdiğimiz gün aşılarımızı olduk... sabaha karşı ateşimiz 38.1 oldu fakat keyfi gayet yerinde olduğundan üstünü soymak dışında herhangi bir müdahalede bulunmadım. akşama doğru düşmüştü...

bu ay daha az kilo alıp daha çok boyu uzadı ve annesini babasını biraz daha çok sevmeye başladı...

nice ayların yılların olsun benim zeytin gözlü oğlum !

6 Mart 2014 Perşembe

yiğit 3 aylık oldu

hayatımızda hiç bilmediğimiz , hiç duymadığımız kavramları öğreniyoruz...

baba kişisi bile şundan 4 ay önce bir bebeğin su içmeden sadece sütle 6 ay idare edebileceğini bilmezken, şimdi gündem konumuz büyüme atağı...

ara ara uslu yavrunuz içine şeytan kaçmış gibi huysuz ve midesine kurt düşmüş gibi aç davranıyorsa paniğe kapılmayın ! belkide büyüme atağı geçiriyordur...

yiğit 3 aylık oldu

onu her kokladığımda cenneti kokladığımı iddia ediyorum... cennet nasıl kokar bilmiyorum ama bundan daha güzel bir koku hayal edemiyorum.

bazen arsız ağlaması dediğim o suratını buruşturup sadece ses çıkarabilmek için var gücünü kullandığı halini gülerek izlediğim için deli olduğumu düşünenler olabilir. olsun !

yaklaşık 1 aydır yeşil yaptığı kakasının sebebini daha doktora sormadan kendi kendime çözdüm... anne oldum ben, tamam yani oldum :)
meğer o içtiğim süt çayı kaka rengini etkiliyormuş.

humana ve hipp marka süt çaylarını içip bariz bir fark görmeyince, üstelik humanaın bünyeme bonusu birde mide ağrısı olunca hepsini bırakmıştım...

yiğit'in babası :) markette naturpy diye bir markanın süt çayını görüp denemem için almış ve bir de bunu deneyelim diye içmeye başladım... sonuç gerçekten şaşırtıcıydı.. evet bariz bir şekilde sütü arttırıyor. üstelik içinde yüzen otlar %100 doğal olduğunu ispat ediyor.. gel gör ki yiğit'in kakasını yeşil yapıyor...

doktorumuz herhangi bir sorun olmadığını sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde yeşil kaka olabileceğini ve bu tarz bitki çaylarınında kakayı yeşil yapabileceğini söyleyince içimiz rahatladı...

bunu ;olur da yeşil kaka görürseniz hemen panik yapmayın diye anlattım...

onun dışında bu ay yiğit;

- kucağımdayken elimde telefonla oyalanamıyorum... uzanıp almaya çalışıyor
- koltuk altlarından ve o dayanılmaz butlarından acayip gıdıklanıyor... ilk kahkahasını bu şekilde attı...
- emzik tutmada sorun yaşamadığı halde, son zamanlarda uyku ve arabanın dışında emziği reddediyor...
- banyo yapmayı hala delicesine seviyor, çıkarınca bozuluyor...
- babası eve geldiğinde onu ilk gördüğü andaki bakışları hepimizi eritiyor.
- ev içinde gözü hep üzerimde, nereye gitsem beni takip ediyor
- memeyle değişik oyunlar peşinde, bi emiyor bi bırakıp uzun uzun yüzüme bakıyor...
- her gün bir önceki günden daha büyümüş ve öğrenmiş uyanıyor...
- sabah 6 da emdikten sonra yanımızda yatmazsa uyumuyor... (bunu nasıl anlıyor hala meraktayım)
- gündüz çoğu zaman sallamadan yanına uzanınca ve emziği verince gözlerini kapayıp yüzünü bana doğru çevirip ve iyice yaklaştırıp uyuyor...
- uykusunu aldığında çok mutlu ve gülerek uyanıyor...

ve biz onu her gün bir önceki günden daha çok seviyoruz...

15 Şubat 2014 Cumartesi

yiğit 2,5 aylık olmuş hiç söylemiosunuz !

zorlu yollardan geçtik... uykusuydu, emmesiydi, kakasının rengiydi (!) kusmasıydı derkeeeen 2,5 ayı devirdik çok şükür...


şuan ilişkimiz ballı lokma kıvamında...

sabah ık mık sesleri eşliğinde uyandığımda onu yatağında turgut özal gıdısını çıkarmış kocaman kara gözleriyle bana gülerken buluyorum...

sonra beraber kikirdemeler oynaşmalar....

çocuk yapmanın bu kadar eğlenceli olduğunu bilseydim, korkmazdım :D

bi ara karma aşı yapılınca ateşimiz oldu ama sabaha yine turgut özal olarak uyandık çok şükür...

hamileliğim boyunca yiğit için sağlıklı ve mutlu bir çocuk olmasını diledim...çok şükür çok mutlu ve hayatı boyunca da öyle mutlu bir çocuk olur...

en çok güldüğüm halleri

yalandan ağlama çabaları, önce bir çığlık atıp sonra 'hala kimse beni duymadımı lan' der gibi etrafa bakınması...

kendi pırtının şiddetinden korkması :D oğlum öyle gürültülü pırtlıyor ki gözlerini kocaman açıp buna kendi bile inanamıyor :D

ben tel de konuşurken onunla konuştuğumu sanıp kendini yamulta yamulta gülerek beni de güldürmesi...

bu 2,5 ayda yiğit beni her gün biraz daha şaşırttı... dünyaya getirdiğim o savunmasız ve çaresiz bebe, öyle büyük bir hızla öğreniyor ki,

oyun halısındaki oyuncakları yumruğuyla kendine çekiyor
puset oyuncağıyla konuşup gülüyor... ismi şakir olan hani.... bazen acaba canlı mı diye düşünmüyor değilim :D
ağlatmaya çalıştığımda gülüyor (ama son iki gündür duygulu bir sesle konuşunca dudağını büzmeye başladı)
karnı açken emziği verdiğimde çılgınlar gibi ağlıyor :D
onunla konuşunca karşılık veriyor ugguuuu, aggııııı, guuuuu gibi kelimeleri var :D

daha da bir sürü şey...

onunla öğrenmek çok zevkli... ona öğretmek te çok zevkli olacak...

çok acayip seviyorum... 

hayatımız tam olarak yeni düzene oturduğu için bundan sonra daha düzenli yazı girmeye çalışacağım....

9 Ocak 2014 Perşembe

YİĞİT NASIL DOĞDU ?

KONTROL SABAHI


  30 kasım sabahı 40. hafta kontrolüne gitmek için evden çıktık.. sanırım saat 07:30 falandı... hava feci soğuk ve arabanın camı buz tutmuştu... bir süre camla uğraştık....
doktorumun dediği gibi ilk kontrole ve aç karına hastaneye yetiştik...
o her ihtimale karşı hazırlıklı gelmemi söylediyse de, ben doğuracağıma hiç ihtimal vermiyordum, kafamda bazı planlar yapmıştım ve ona göre karar verecektim... ama o gün doğurmayacaktım...
  son hafta bir umut normal doğumun başlamasını beklemiştik... o haftaya kadar yasak olan ne varsa son hafta hepsini yaptım... yürüyüş, temizlik, hareket vs.... ama hiçbir gelişme olmadı....

3 seçeneğimiz var dedi doktorum

1- artık beklemek istemiyorum dersen hemen bu gün sezeryan
2-biraz daha bekleyelim dersen 41. haftaya kadar bekleyebiliriz
3- tamam beklemek istemiyorum ama normal doğum istiyorum dersen suni sancıyla doğumun başlamasını bekleyebiliriz...

suni sancıya karşıydım nedense, saatlerce sancı çekip yine sezeyana girme ihtimalim yüksekti.. onu direk eledim.

41. haftaya kadarbeklemenin bazı riskleri de vardı suyum azalıyordu artık... ve bunun bile sonu sezeryana çıkabilirdi...

evet en başından beri hiç istemesemde sezeryan olacaktım sanırım.. ama o gün hazır değildim...

son günler fiziksel olarak çok zor geçmişti, artık 5 dk bile yürüsem km lerce yol yürümüş gibi nefes nefese kalıyor ve feci ağrılar hissediyordum... ayrıca yiğit artık içeride yeri azaldığından kaburgalarıma baskı yapıyor ve çok şiddetli kaburga ağrıları çekiyordum... ama tüm bunlara rağmen doğum anını canlı canlı yaşayamamak beni çok üzüyordu.

yine de belki sancılarım başlamıştır ümidi ile nst ye girmeye karar verdim... hem orada düşünme fırsatım olacaktı...

nst ye girer girmez annemi aradım...

telefonda bir süre ağladıktan sonra annem 'eğer karar verdiysen beklemek seni daha çok gerecek, biz hazırım dediğin anda yanında olacağız' deyincecesaretimi topladım ve eşimi içeri çağırıp kararımı söyledim...

ODAYA YERLEŞME

zaten son bikaç aydır herşey hazır arabada bekliyordu, hastane çantam, süsler vs...

503 numaralı odaya çıktık, hemen herkes gelmişti, oda süslenmeye başlandı,apar topar haber verdiğimiz hastane fotoğrafçısı geldi... hastanemiz kuralı gereği dışarıdan fotoğraf.ı kabul etmiyordu...

daha çok zamanım vardı

2 hemşire geldi ve beni giydirmeye başladılar, sanırım ilk kez birileri beni giydiriyor diye düşündüm, komik geldi...mavi arkası açık bir geceliği üstüme giydirdiler.
başka bir hemşi,re elimin üzerine damar yolu açmaya çalışıyor, bir diğeri tansiyonumu ölçüyor, biri kiloma bakıyor, bir diğeri elindeki forma bana sorduğu soruların cevaplarını yazıyordu...

derken içeri anestezi uzmanı geldi, doğum şekline karar vermek için... ben kesinlikle epidural istemiyordum... beni ikna etmek için bi süre konuştu ama kararlı olduğumu görünce genel anesteziye karar verip odadan ayrıldı...

bizbize kalmıştık... birkaç kare resim çekildik biraz endişeliydim... 

ama daha zamanım vardı

odamın kapısı açıldı ve birkaç kişi ellerinde sedyeyle geldiler... 

AMELİYATHANE

sedyeyi görünce hemen herkesin ağzından aynı şey çıktı 'nee hemen mi'

beni sedyeye yatırdılar, üstümü örttüler ve o anda dünyadaki herkes, herşey flu olmaya, yüzüme bakan ve bana cesaret vermeye çalışan herkese, eşime, anneme ve diğer herkese hiçbirşey diyemeden ağlamaya başladım... kendimi tutamıyordum, ağlamak istemiyordum ama olmuyordu, eşime bakıyordum, o da ağlıyordu, o esnada beni taşıyanlardan biri ' buradan sonra sizi alamıyoruz' diyerek herkesi bir kapının arkasında bırakarak beni bir koridordan ameliyathaneye götürdü... en son birbirimize el salladık...

hayatımda hiç ameliyathane görmemiştim.. bir yandan ağlıyor bir yandan etrafa bakınıyordum... biri yanıma gelip ' annemiz neden bu kadar endişeli' dedi... hiçbirşey diyemedim... beni sedyeden ameliyat masasına aldılar. 8-9 kşilik ekibin hepsi erkekti 'hiç kadın hemşire yok mu' diye içimden geçirdim... o esnada biri ayaklarımı bağladı 'neden ayaklarım bağlanıyor' diye geçirdim içimden

ondan sonra bütün sorular ardı ardına kafamda çınlamaya başladı
-doktorum nerede?
-anestezi uzmanı gelmedi mi ?
-bunların hepsi neden erkek ?
-fotoğrafçı doğuma girmeyecek mi ?
- neden herkes gözlerimin içine bakıyor ?
- doktorum nerede ?

tam o esnada odamda bana kendini tanıtan bebek hemşiresi içeri girdi ve bana bakıp gülümsedi, sanki yıllardır tanıdığım biriymiş gibi mutlu oldum, hemen arkasından anestezi uzmanı ve doktorum geldi...
doktorum gülümseyerek birşeyler söylerken ben sadece anestezi uzmanının dediğini duydum...

'sinem hanım birazdan uyuyacaksınız...'

'ama nasıl olur ki hiç uykum yok' diye düşünüyorum...


UYANIŞ

sanırım hayatının en güzel anı neydi diye sorsalar hiç düşünmeden defalarca 'o an' diyeceğim


'sinem hanım beni duyuyor musunuz ?'
'sinem hanım bebeğiniz çok güzel'
'hepimiz çok şaşırdık, çok tombik bi bebek'
'bebeğiniz çok güzel 4 buçuk kilo vardır'

tüm bunları duyarak bir uykudan uyanmak dünyanın en güzel uyanışı olmalı...

doktorum doğuma girerken son kontrolde bebeğin 3,500 kadar olduğunu söylemişti... 'ama başı çok aşağıda bu ölçüm doğru olmayabilir' demişti... ben hep onun altında bekliyordum.. üstünde kesinlikle değil...
bu yüzde doktorumda dahil tüm ameliyathane çok büyük olmayan karnımdan bir tosuncuk çıkmasına şaşırmıştı haliyle...

bitmişti işte !

9 ay boyunca yaşadığım tüm o korkular sona ermişti, bebeğim doğmuştu sağlıklıydı... şükürler olsun...

'su' diyebildim.

su yasaktı haliyle, dudaklarımı ıslattılar sadece.

beni tekrar sedyeye alıp dışarı doğru götürdüler. kapı açılır açılmaz annemi ve eşimi gördüm.. ağlıyorlardı ama yüzlerindeki ifade mutluluktan olduğunu gösteriyordu... 

eşim 'oğlumuz çok güzel' dedi

annem 'sinem çok güzel bir bebeğin oldu' dedi

'nerede'diye sordum.. onu yukarı giydirmek için çıkarmışlar...

asansörden çıktık herkes yanıma koştu, herkes bebekten bahsediyor, ağlıyor, gülüyordu, herkes çok mutluydu.. odaya girince 'şimdi biraz canınız acıyabilir' diyerek beni sedyeden yatağıma aldılar.

hiçbir acı hissetmedim... aklımda tek birşey vardı çünkü... yiğit...

odamın içine güneş doğdu birden... mis gibi kokusuyla koynuma bir süt kuzusu verdiler... öyle güzeldi ki...

gözyaşları tutmak ne mümkün... kokladım onu uzun uzun kokladım... ancak cennet böyle güzel kokabilir

ne kadar ağladım bilmiyorum... çok ağladım... son 5 ay kendimi ne kadar sıktıysam ona zarar vermemek için ne kadar güçlü olmaya çalıştıysam, yiğiti gördüğüm anda hepsini özgür bıraktım hislerimin... oğluma bakıp bakıp şükrettim... 

işte o sesini, ellerini, ayaklarını, ağlarken yüzünün aldığı ifadeyi merak ettiğim küçük adam artık yanımdaydı...